Kadın Psikolojisi ve Kadın Psikologu Olmaya Dair

İleri düzeyde uzmanlaşmanın tıp, mühendislik ve eğitim dahil birçok alanda oldukça kabul gördüğü ve giderek mikro uzmanlaşmanın rağbet gördüğü bir dönemdeyiz. Bu durumda psikoterapi alanındaki seçeneklerin çocuk-ergen-yetişkin ve aile terapisi ile sınırlı kalması elbette mümkün değil. Ruh sağlığı hizmetlerine olan ihtiyacın bundan 50 yıl öncesi ile kıyaslandığında olağan dışı bir artış göstermesi ile sunulan hizmetlerin de çeşitlendiğini ve yeni uzmanlık alanlarının ortaya çıktığını görmekteyiz. İşte bu yeni uzmanlık alanlarından birisi de ‘kadın psikolojisi’. Yaklaşık yirmi yıl önce Amerika ve Avrupa’da kadın psikologlarına ve kadın psikoterapi merkezleri az da olsa rastlamaktayken şu anda birçok eyalette ve şehirde sadece kadınlara hizmet veren psikoterapi merkezleri ve kadın psikologlar bulunmaktadır. Amerika’da bu uygulama öylesine kabul gördü ve yaygınlaştı ki şimdilerde yetişkin erkekler için erkek psikolog ve erkek psikoterapi merkezi uygulamalarına da rastlamaktayız.

Kadın psikolojisi alanında kadın psikolog olarak uzmanlaşmanın kadın ve erkek beyni arasındaki farkları göz önünde bulundurmak başta olmak üzere kadınların gelişimsel süreçlerine duyarlı bir terapi planlaması yapma ve hemcinsler arasındaki terapi sürecinin empatiyi kolaylaştırması ve terapötik ittifakı arttırması gibi birçok işlevi vardır.

Kadın ve erkek beyninin anne karnında 8.haftada başlayan farklılaşma hikayesi, başta östrojen ve testosteron gibi hormonların etkisiyle beyinde hangi bölümlerin daha gelişmiş bir işlev sunacağından kişinin gündelik hayatı nasıl deneyimlendiğine kadar birçok alanı etkilemektedir.

Bu anlamda kadın beyninin en önemli farklarından biri Hipokampüsün kadınlarda daha geniş bir yüzey kaplıyor olmasıdır. Bu durum kadınların bazı olayları çok detaylıca hatırlamasını dolayısıyla travmatik anılarla ilgili çalışmalarda ‘görsel imaj’ların işlemlemesinin daha da kritik hale getirmektedir.

Örneğin ilkokul birinci sınıfta ilk karnesini alırken öğretmeninin söylediği taktir dolu ifadeleri ve bu esnada etrafında kimlerin olduğu ve hatta o sırada öğretmeninin üzerindeki kıyafetlerin rengini bile hatırlamak kadın beyni için bir ‘aşırı hatırlama’ değildir, seansta karşılaşılması normal bir durumdur.

Kadın beyni bir iletişim ve ilişki uzmanı olmayı kolaylaştıran muhteşem bir yapı ve işleyişine sahiptir.

Bir kız bebek hayatının ilk üç ayında annesinin yüzüne bir erkek bebekten % 400 daha fazla bakıp yüz ifadelerinden anlam çıkartmaya başlıyor. Aynalama adı verilen bu süreç erkek çocuklar için de geçerli elbette ancak kız bebeklerin bu beyin devrelerini ebeveynlerinin yüz ifadelerini okuma ve ebeveyninin ses tonunu, dokunuşunu ‘sevilebilir’ olup olmadığına dair sonuçlara varmak için daha yoğun bir şekilde kullandığını söyleyebiliriz. Bebeklik döneminden başlayan bu işleyişin kadınların yaşamın ilerleyen dönemlerinde yaşadığı sağlıksız ilişkilerde oldukça kritik bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Buna bağlı olarak aslında ‘nörosepsiyon’ yani bilinçdışı bir tehdit/tehlike kontrolü olarak işleyen yüz ve beden dili okumanın daha ‘objektif’ ve kanıta dayalı bir şekilde yapılması kadınlarla yapılan psikoterapi çalışmalarında oldukça iyi sonuçlar alınmasını sağlamaktadır.

Kadın beyninin aynı nöron sayısına sahip olsalar dahi erkek beyninden yapı ve işleyiş olarak farklılaşmasının yanı sıra mizaç, yaş, kültür, eğitim, ebeveyn modellemesi gibi unsurların getirdiği çok büyük farklılar da söz konusudur. Bu farklılaşma menstruel dönem, gebelik, doğum sonrası süreç gibi hormonel farklılaşmanın ağır bastığı süreçlerle birlikte ele alındığında bir kadının psikolojik dünyasının oldukça devingen ve değişime açık olduğu ortaya çıkmaktadır. Değişimin sıklığı yorucu olduğu kadar yıkıcı da olabilmektedir. ‘Myth of Normal’ isimli kitabında psikiyatrist Gabor Mate kadınların ruh ve beden sağlığında alarm veren bozulmalara dikkat çekmektedir. Bağışıklık sistemi hastalıklarının %80 oranında kadınlarda görülüyor olması, ABD’de her dört kadından birinin psikiyatrik ilaç kullanması gibi örnekler beden-zihin ilişkisi açısında ele alındığında kadınların kendi ruhsal dünyasında ‘güvende’ veya ‘huzurlu’ olmadığını gösteriyor. Bu durumun olası sebeplerini ele almak için Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine başvuracak olursak, Mate’nin kitabında aktardığı 2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre, dünya çapında her dört kadın ve kız çocuğundan birinin bir erkek partner tarafından saldırıya uğradığını görülüyor. Eşi dışındaki kişilerin de şiddeti eklendiğinde “15 yaş ve üzeri kadınların yaklaşık üçte birinin (736 milyon ile 852 milyon arası) yaşamları boyunca bir tür cinsel veya fiziksel şiddete maruz kalacağı" tahmin ediliyor.

Şiddet oranları böylesine yüksek iken yaşadığı istismarın sonucu olan sağlıklı öfkeyi dahi susturarak aile veya ilişkideki dengeyi korumaya çalışan kadınların ‘bağ doku’ hastalıklarına yakalanma oranındaki yüksekliğin beden-zihin ilişkisi üzerinden okunduğu zaman daha da anlaşılabilir olduğunu görüyoruz.

Kadın ailenin ve toplumun temelidir. Sahip olduğu fiziksel, sosyal, duygusal ve ruhsal özellikler onu anne olduğunda hayatta kalmak için büyük oranda kendisine bağımlı olan ‘yavrusunun’ hayatta kalması için ‘verilmiş’ donanımlardır ancak sadece çocuklarına bakım vermesi için tasarlanmamıştır. Bizler, klinik ortamlarda yaptığımız çalışmalarda kadınların bu bakım özelliklerini sağlıksız ve bağımlı ilişkilerde ‘terk edilmemek’ için kullanmasının yol açtığı büyük zararlara şahitlik etmekteyiz.

Kadın olmanın varoluşu deneyimlerken getirdiği zenginliği ve derinliği yaşamanın keyfine varması için gerek psikosomatik kökenli hastalıklarla gerekse psikolojik rahatsızlıklarda ‘kadın psikolog’ desteğinin ihtiyaç duyan her kadına ulaşmasını oldukça önemsiyoruz. Biliyoruz ki geç kalınmış psikoterapi desteği birçok rahatsızlığın kronikleşmesine ve yaşam kalitesinin oldukça düşmesine neden olmaktadır.

Ülkemizde sadece yetişkin kadınlarla çalışan ilk kadın psikoloğu aynı zamanda İnsana Değer Psikoloji’nin 2015 yılında kuruculuğunu yapan uzman klinik psikolog Gülşah AKÇAY CİVRİZ’dir. Bu alandaki çalışmalarına 2012 yılında başlayan Gülşah AKÇAY CİVRİZ, on iki yıl içinde binlerce kadınla çalışmıştır. Şu anda Türkiye, Avrupa, Amerika, Orta Doğu ve Avusturalya’da online olarak kadınlar için ‘kadın psikoloğu’ seçeneği ile psikoterapi ve psikolojik danışmanlık hizmeti sunarak bu alanda Türkiye’de öncülük yapan İnsana Değer Psikoloji, mesleki profesyonellik ve değerlere duyarlı bir terapi yaklaşımı ile hizmet vermektedir. Kadının ruhsal dünyasına dair tüm konularda EMDR, Hipnoterapi, Somatik Deneyimleme, Bilişsel Terapi, Enerji Terapileri ve İçsel Aile Sistemleri Terapilerini içeren eklektik bir yaklaşımla çalışmaktayız.

Doğru uzman ile doğru tekniklerle yürütülecek bir psikoterapi yolculuğu için doğru zaman yarın değil şimdidir! Kaybedilen zamanın bedeli daha uzun süren psikoterapi ve buna eklenmesi gereken ilaç tedavileri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ruh sağlığı ertelemeye gelmez!

Kaynaklar:

Kadın Beyni, Birezendine, L. 2011 , Say Yayınları, İstanbul.

The myth of normal: trauma, illness, and healing in a toxic culture .Gabor Maté & Daniel Maté.2022, Penguin Random House, New York.