Kadın Psikolojisi ve Türkiye’de Kadın Psikoloğu Olmak

img

  Öncelikle ‘Merhaba’ değerli çocukaile okuyucuları ve takipçileri. Bugünden itibaren kadın ve aile üzerine düşüncelerimi sizlerle paylaşmak üzere çocukaile yazarları arasına katılmış bulunmaktayım. Öncelikle, sizlere bir psikolog ve psikoterapist olarak mesleki uygulamalarımda bir yol ayrımı olan ve buradaki yazımlarımda da belirleyici olacak bazı süreçlerden bahsetmek istiyorum.

  Öğrencilik yıllarımda psikolojik bozukluları öğrendiğimiz derslerde bazı bozukluklara kadınlarda daha fazla rastlandığını öğrenmek, örn: depresyon, beni büyük bir merakın içine itmişti. Neden kadınlar daha depresifti, hangi durumlar ve mekanizmalar kadınları depresyona daha yatkın hale getiriyordu? Literatür araştırmaları, kadın üzerine okumalar- ki bu süreçte aldığım sosyoloji eğitiminin de çok etkileri oldu- ve psikoterapi tecrübelerim beni Türkiye’deki mevcut bir eksikliği fark etme noktasına getirdi.

  Ülkemizde psikologlar Çocuk ve Ergen, Yetişkin ve Aile şeklinde ayrı alanlarda uzmanlaşmışken sadece Kadın Psikolojisi alanında ihtisas yapan, mesleki çalışmalarını sadece kadınlarla yapan hiçbir kurum ya da kişi yoktu. Oysa yaptığım araştırmalarda Amerika’da ve Avrupa’da Psychologist of Women (Kadın Psikoloğu) ve Women’s Center for Psychotherapy (Kadınlar için Psikoterapi Merkezi) adı altında yapılan birçok çalışmaların mevcut olduğunu gördüm.

  Hatta Society for the Psychology of Women yani Kadın Psikolojisi Topluluğu adında Amerikan Psikologlar Birliği içinde bir alt grup olduğunu öğrendiğimde ‘İşte bu! diyerek hemen onlarla bağlantıya geçme düşüncelerine kapıldım. Ancak sevincimin hayal kırıklığına dönüşmesi hiç de uzun zaman almadı. Kısa bir araştırmayla bu grubun aslında feminist bir yaklaşım içinde olduğunu ve yurtdışında kadın psikolojisi alanında çalışan ya da kendini kadın psikoloğu olarak tanımlayan kim varsa bunu feminist bir söylem adına yaptığını gördüm. Aradığım bu değildi.

  Kadını bir fetiş haline getirecek kadar kadın söylemlerini abartan bir yaklaşımla kadını anlamak ve kadınların sorunlarına çözüm aramak değildi aradığım. Kadın Psikolojisi alanında uzmanlaşırken feminist olmak ve feminist bir bakış açısıyla psikoretapi yapmak hiç gerekli değildi hem de çünkü inandığım din bana zaten savunmam ve yüceltmem gereken bir sosyal cinsiyet anlayışı sunmuyordu zaten. Sosyal cinsiyet yani kadın olma üzerine doğuda ve doğu toplumlarında mevcut olan bir takım uygulamaların aslen dine dayandığı iddia edilse de da ben asıl olan durumun örfün ve geleneğin din renginde sunulması olduğunu düşünüyorum.

  Batı’nın İslam’ı dünyada burka giymiş kadın görüntüleriyle kadın düşmanı, kadını ezen, kadını erkeğe karşı köleleştiren bir din olarak sunmasının arkasındaki mantığı kavramak hiç de zor değil. İslam’ı bir din olarak önyargılardan bağımsız olarak anlamak isteyenler bilir ki İslam kadın erkek eşitliğini değil kadın ve erkeğin vurgular.
Kadın ve erkek, yapısal anlamda farklı ruhsal yapıları, fizyolojileri, farklı zayıflıkları ve güçlü yanları olan dolayısıyla da ihtiyaç ve iktidar alanları farklı olan iki varlık. İslam dininde öngörülen cinsiyetler arası farklılıklar içeren bazı uygulamaların temelinde bilim ve teknolojinin 21. Yüzyılda geldiği noktada hala sırlarının ancak zerrelerine vakıf olabildiği insan beyninin kadın ve erkekteki farklı işleyişleri ve kadın ve erkeğin ruhsal farklılıkları yatıyordu belki de. Bugün araştırmalardan öğrendiğimiz birçok şey bize İlahi takdirin hikmetlerini gösteriyor.

  Mutlak Aklın kadın ve erkeği konumlandırışını sınırlı aklıyla muhakeme etmek ve yargılamak aldığımız elektronik ev aletinin kullanma kılavuzunu hoşumuza gitmediği ya da kurallarına uygun kullanma fikri zorumuza gittiği için eleştirmek gibi bir şey sonuçta. Ruhun varlığına inanmayan bir medeniyet olan Batı, kapitalizmin kamçısıyla kamçılandığında kadın ve erkek eşittir söylemiyle kadını layık olduğu yere taşımış gibi görünse de bu durum bazılarının banka hesaplarındaki sıfırların sayısını artırırken aslında kadını modern bir şekilde köleleştirdi.
Yani, kadının farklılığını bir eksiklik olarak yansıtan geleneksel söylemlere karşıt modernitenin eşitlik söylemi bu eksikliği kapatmak için kadından çok yine erkek egemen zihniyetin işine yaradı. Ama gelin görün ki, kadın kendini bir erkek ne yapıyorsa aynısını yaparken gördüğünde seviniyordu çünkü eksiklik söylemini öyle içselleştirmişti ki onu artık bilinç düzeyinde değil bilinçaltı düzeyde bir inanç olarak taşıyordu. Bu nedenle kendisine uzun vadede zarar getireceğini bilse de eşitlik söyleminin çarkları arasında ezilmekten kendini alıkoyamıyordu.

  İşte Boğaziçi Üniversitesinde Sosyoloji ve Psikoloji okuyup Batıyı ve onun kadın-erkek üzerine söylemlerini öğrenip, dönüp İslam dininin bir kadın olarak beni koyduğu yere- Rabbimin huzurunda değer anlamında erkekle eşit ancak toplumsal yaşamda ve özel hayatta birbirini tamamlayan, birbirine elbise, huzur ve sükünet kaynağı olan bir kadın-erkek perspektifinden bana- baktığımda Kadın Psikolojisine dair bir sentez yapmam gerektiğine karar verdim. Evet, bilimsel anlamda kadın üzerine yapılan birçok değerli çalışma yürütülüyor Batı’da ancak bu çalışma sonuçlarının doğru bir perspektiften okunması ve uygulamaya konması de oldukça hayati önem taşıyor.

  Bu nedenle, Kadın Psikolojisini hakkıyla anlayabilmek için ruhsal, bilişsel, biyolojik, toplumsal ve psikolojik açıdan onu derinlemesine tanımak ve elimdeki verilerle bütüncül bir Kadın Psikolojisi anlayışına ulaşmak için bu yola çıktım. Karınca adımlarıyla ilerleyebildiğim bu derya gibi alandaki deneyimlerim, görüşlerim ve değerlendirmelerimi sizlerle paylaşarak, sizlerin de katkılarıyla Türkiye’de Kadın Psikoloji alanında güzel gelişmelerin olacağını ümit ediyorum.

Gülşah AKÇAY CİVRİZ