Hipnoz nedir?
Bugün birçok üniversitede lisans eğitiminden doktora düzeyine kadar eğitim alınabilen bir alan olarak hipnozun birçok tanımlaması yapılmıştır. Bu tanımlamaların her biri hipnozun belirli bir yönünün altını çizerek anlaşılmasını sağlamaya çalışmıştır. Hipnoz yapan kişi açısından, hipnoza giren kişi açısından ve hipnoz süreci açısından bakıldığında hipnoz farklı anlamlara gelebilir. Örneğin hipnoza giren kişi açısından kişinin telkin almaya daha yatkın olduğu, farklılaşmış bir bilinç halidir denilebilir hipnoz için. (Tart, 1972), (Edmonston, 1991).Hipnoz sürecine bakıldığında ise kişinin derin bir uykudaymışçasına bedensel olarak gevşemesine rağmen beyin dalgalarının uykuda ölçülen dalgalarla benzeşmediği bununla birlikte tam bir uyanıklık halindeki beyin dalgalarının da ortaya çıkmadığı bir zihinsel durumdur . (Crawford, H. 2001) Hipnoza alan açısından bakıldığında ise kişilerde telkin yoluyla kritik faktör dediğimiz bilincin kritize eden unsurunun (critical factor) by-pass olması halidir hipnoz. Bu esnada, bilinçaltı bir anlamda devre dışı kalır ve telkine açık hale gelir. (Elman, D. Hypnotheraphy) Araştırmalara göre hipnoz esnasında kişinin telkine yatkınlığı bilinçli zihin durumundakinden 200 kat daha fazladır. Aslında hipnoz, bu yönüyle de günlük yaşamda çoğu kez deneyimlediğimiz bir zihinsel durumdur. Örneğin, önem verdiğimiz birinin bize nasihatlerini dinlerken ya da oy verdiğimiz parti lideri ya da tuttuğumuz takımın teknik direktörü konuşurken onları söylediklerini kabul etmeye daha yatkın olarak dinleriz. Çocukken anne ve babamızı ya da ilkokul öğretmenimizi de özellikle yoğun duygular yaşadığımız anlarda aynı hipnotik zihin haliyle dinler ve onların telkinlerini kabul ederiz.
Hipnozun kendisi bir tedavi değildir. Kişiler sadece hipnoza girerek birtakım sorunlarını çözüme kavuşturamazlar. Hipnoz bir araçtır. Bilinçaltı terapötik çalışmalarının yapılabilmesi için gerekli olan zihinsel durumdur. Ameliyat için gerekli olan anestezi gibidir hipnoz bir anlamda. Nasıl ki ameliyata başlarken daha acısız ve daha rahat operasyon yapabilmek amacıyla hastaya uygulanan anestezi kendi başına bir iyileşme sağlamazsa kişi de sadece hipnoza girerek sorunlarından kurtulamaz.
Hipnoz, duygusal materyale ulaşmayı ve onun üzerinde çalışmayı kolaylaştıran bir durumdur, bu yüzden hipnoterapi için gereklidir. (Crawford, H. 2001)
Hipnoz zihinsel özürlülük ve telkini takip edemeyecek kadar yaşlı olma durumları haricinde herkesin deneyimleyebileceği bir zihinsel durumdur.
Yüzlerce farklı yöntemle hipnoza girebilirsiniz. Kendi kendinizi hipnoza almayı dahi öğrenebilirsiniz. Hipnozun hiçbir yan etkisi ve zararı yoktur. Hipnoz çizgi filmlerden, dizilere, sinemalara, ve haber bültenlerine kadar birçok alanda çoğu zaman çarpıtılarak ya da traji-komik bir üslup içerisinde yansıtıldığı için çoğu insan hipnoz hakkında birtakım endişelerin ya da çarpıtılmış inançların etkisi altında kalabilmektedir.
Hipnoterapi nedir?
Hipnoterapi, hipnozun terapi sürecinin etkinliğini artırmak için temel bir araç olarak kullanıldığı terapötik çalışmaya verilen isimdir. Hipnozun kendisi kişiyi sorunlarının çözümüne götüren bir durum değildir. Sadece hipnoza giren kişi geçici bir bedensel ve zihinsel gevşeme halini tecrübe eder, dikkat odağı dış dünyadan büyük ölçüde soyutlanır ancak kişi asla uykuda değildir veya bilincini kaybetmemiştir.
Hipnoz esnasında, terapistin uyguladığı birtakım teknikler Bilişsel-Davranışçı, Geştalt, EFT, af terapisi, NLP gibi kişide bilinçli zihnin aktif olduğu durumlardan daha derin etkiler oluşturarak kalıcı değişimleri tetikler. Kişide değişim sürecini sağlayan, hipnotik halde iken, sorun oluşturan davranış duygu, düşünce ya da temel inançları bahsi geçen terapötik tekniklerle ortadan kaldırmak veya değiştirmektir. Değişim, bilinçaltı düzeyde kişinin farkında olmadığı olumlu güçlerini, kaynaklarını ve olumlu duygularını açığa çıkararak olumlu zihinsel, duygusal, davranışsal değişikliklerin açığa çıkmasıyla tamamlanmış olur.
Hipnoz halinde iken uygulanan terapötik tekniklerin nasıl bir mekanizma ile etki ettiğini anlamak için zihnimizin nasıl yapılandığını ve nasıl çalıştığını anlamak çok önemli. Hipnotik çalışmaların hepsinde çalışma alanımız bilinçaltıdır. Bu çalışmalar bilinç düzeyinde çözülemeyen sorunlar için kullanılır. Kişinin bilinç düzeyinde yaşadığı sorunlar için bilinçli aklın yol göstermesi yeterlidir. Matematik sınavından düşük not alan öğrenci ‘neden düşük not aldım?’ sorusunu kendine sorduğunda bilinçli zihin ‘çünkü konuyu derste anlamadın ve sınava yeterince çalışmadın’ cevabını veriyorsa, sorunu çözmek için yapılması gerekenler de açığa çıkmıştır. Ancak öğrenci çalıştığı halde başarısız olduysa, çalışmak istediği halde çalışamıyorsa ve nedenini de bilmiyorsa bilinç bu noktada kişiye istediği çözümü sunmada yetersiz kalır. Oysa, hipnoz kişiye farkında olmadığı güçlerini/kaynaklarını fark etme ve kullanma olanağı sunar ( Yapko,D.Mishel, Trancework,2003, BRUNNER-ROUTLEDGE )çünkü bilinçaltı olarak ifade ettiğimiz yapı kişinin zihninin çok büyük bir kısmının kontrolünden sorumludur.
Bilinçli zihnin neden zihin yapımızda çok az bir paya sahip olduğunu bilimsel bir çalışmayla izah etmeye çalışacağım. Beynin hangi bölgelerinde daha fazla faaliyet olduğunu gösteren PET scan çalışması yapılarak yeni bir bilgisayar oyunu öğrenen gençlerin beyinlerine bakılıyor. Araştırma sonuçlarına göre, oyunu öğrenme becerisini kazanma sürecinde kortical aktivitenin yani beynin kabuk kısmı denilen bölgenin yani bilinçli zihnin aktif olduğu gözlemleniyor ki bu beklediğimiz bir sonuç. İlginç olan şu ki, bu kortikal aktivite oyunu öğrendikten sonra yani gençler artık oyunda ustalaştığında ciddi oranda azalıyor. Artık devreye farklı bir yapı, bilinçdışı ya da bilinçaltı dediğimiz zihin giriyor. Ustalaşan gençler oyunu hiç düşünmeden yani bilinçsizce oynamaya başlıyor. Tıpkı araba sürerken yaşadığımız gibi, tıpkı yemeyi, içmeyi hatta uyumayı öğrendiğimiz gibi. Beynimiz, bilinçli zihnimizle yapmayı öğreniyoruz ve yaptıkça otomatikleşiyor, yaptıkça bilinçsizce yapıyoruz, yani bilinçaltımız tarafından kontrol edilerek …sabah ayakkabılarınızı nasıl bağlayacağınızı akşamdan düşündünüz mü hiç…ya da okula gidince kantinden alacağınız tostu nasıl yiyeceğinizi…işte bilinçli zihin yeni bir şey öğrenirken ve öğrenme sürecinde kısa dönemli bellek olarak kullanılan bir ünite olarak sadece zihnimizin % 2 lik bir kısmından sorumlu. Geri kalan devasa % 98lik kısım, bilinçaltına ait yani terapi sürecinde değişim için kullanacağımız kısımdır. Örneğin kurtulamadığınız alışkanlıklarınız (sigara), duygularınız (öfkeniz) ya da saplantılı düşünceleriniz (elim temizlendi mi?)…önce onların depolandığı ve bilincinizi etki altında aldığı bilinçaltı zihninize hipnozla ulaşacağız. Hipnoz esnasında uygulayacağımız terapötik çalışmalarla yaşadığınız negatif duygulardan, bilinçli düşüncelerinize kaynaklık eden negatif inançlarınızdan arınarak adım adım yaşayacağınız bir değişim yolculuğu ve kendinizi bulma, kendinizi gerçekleştirme süreci olacak hipnoterapi ile yaşayacağınız.
Bilinçaltının sorunların ortaya çıkması sürecinde nasıl çalıştığını bir örnekle açıklayarak daha net anlatmak istiyorum. Bilinçaltı çoğu zaman bir bilgisayara benzetilir. İnsanın aklının alabileceği bir kapasiteden çok daha üst limitlerde kayıt yapabilme ve kendisine verilen komutları yerine getirebilme gücüne sahip bir bilgisayar ya da bilgisayar köle…bu köle kişinin anne rahmine düştüğü andan itibaren herşeyi kayıt altına alırken bazı ilkeler çerçevesinde hareket ediyor. Mesela ilk kayıtlar belirleyici oluyor, ilk kayıtlarla çelişen kayıtlar çekinik kalırken ilk kayıtlarla tutarlı kayıtlar gittikçe baskınlaşıyor ve kişiyi etki altında bulunduracak bir yazılım gibi etki edebiliyor. Bir örnekle açıklayacak olursak istenmeyen bir hamilelik esnasında annenin bebeğe dair olumsuz duyguları belli bir süre bebeğin düşmesi isteği ve düşürülme çabası ile bebekte ‘istenmeme/sevilmeme’ duygularının kaynağını yani tohumlarını oluşturur. Anne hamileliği boyunca bebekle ilgili negatif duyguları doğumdan sonra da hissettiğinde bebek büyük oranda huzursuz bir bebeklik dönemi geçirir ve bu da sonuç olarak annenin stresini artırarak bebeğine negatif duygularla yaklaşmasına etki edebilir. Örneğin bebekle daha az bedensel temas kurar, ev işleriyle uğraşarak bebeğin varlığını unutmaya çalışabilir ya da bebekle sadece ağladığında mekanik bir şekilde, duygusuzca ilgilenir. Bu atmosferde büyüyen bebek hayata adımını negatif bir duyguyla ‘sevilmiyorum/sevgiye layık değilim’ attığı için bu duygu çekim etkisiyle negatif yaşantıları ya da yaşanılanlardan algıda seçicilik sebebiyle negatif anlamlar çıkarma sürecini beraberinde getirir. Sonuçta yıllar sonra karşınıza kendisini sevdiğini söyleyen bir eşle evli olsa dahi aslında sevilmediğine hatta bir gün aldatılacağına inanan mutsuz ve tedirgin bir kadın çıkabilir. Bu duygulardan kurtulmak için kişi hipnoz esnasında taa anne karnına sevilmediğine dair duyguların inanca dönüştüğü ana geriletilir, kişi bu duygularından arındırılır ve boşalan negatif duyguların yerine pozitif duygular ve olumlu inançlar yerleştirilir. Sonuçta soruna kaynaklık eden durum en derin düzeyde çözüme kavuştuğu için kişi adeta yeniden doğmuşçasına yeni bir benlik algısı ile yaşamına devam eder.
Hipnozla İlgili Yanlışlar ve Doğrular:
Hipnoz esnasında şuurunuzu kaybetmezsiniz ya da uyumazsınız. Hipnoz bir uyku değil bir trans halidir. Odağınız içinize yönelir ve birçok yönden daha uyanıksınızdır. Örneğin hipnoz esnasında çok daha canlı imajinasyonlar yapabilirsiniz. Bulunduğunuz mekana dışarıdan gelen tüm sesleri duyarsınız, odada sıcaklık değişimi olursa bunu hissedersiniz ancak bu tür dışsal uyanlara tepki vermezsiniz. Tüm konsantrasyonunuz içeriye yönelmiştir.
Hipnoz esnasında ağzınızdan istemediğiniz tekbir kelime dahi kaçmaz. İstemediğiniz, bilincinizin kabul etmediği hiçbir davranışı hipnoz altında iken size verilen telkinler sonucunda gerçekleştirmezsiniz.
Hipnoz olmak istemezseniz hipnoza giremezsiniz. Hipnoza girmeyeceğinize inanırsanız hipnoza giremezsiniz çünkü hipnoza girseniz bile bu durumun hipnoz olduğunu kabul etmezsiniz.
Hipnozdan çıkamamak gibi bir durum söz konusu değildir. Sizi hipnoza alabilen bir hipnotist ya da hipnoterapist sizi hipnozdan çıkarabilir.
Hipnozun kullanıldığı alanlar:
Hipnoz birçok tıbbi ve psikolojik problemin tedavisinde kullanılabilmektedir ancak ben en sık kullanılan ve bilimsel çalışmalarla sonuçların ispatlandığı bazı alanları belirteceğim:
Ağrı yönetimi, (Chaves, 1999; Eimer, 2000; Montgomery, DuHamel, & Redd, 2000)
Anksiyete Problemleri, Kirsch et al., 1995; Schoenberger, 2000
Travma Sonrası Stress Bozukluğu, Brom, Kleber,& Defare, 1989; Spiegel, 1996),
Depresyon, Yapko, 1992, 2001a, 2001b, 2001c
Fobiler, (Crawford & Barabasz, 1993; Weitzenhoffer, 2000)
Çocuklardaki bozukluklar, (Milling &Costantino, 2000; Olness & Kohen, 1996)
Rahatsız Bağırsak Sendromu, (Galovski &Blanchard, 1998; Gonsalkorale, Houghton, & Whorwell, 2002)
Disosiasyon Bozuklukları, (Phillips & Frederick, 1995; Spiegel, 1993),
Kilo verme, ( Barabasz, M. & SpiegelD. (1989)
Cinsel İşlev Bozuklukları ( Stanley, R.O. & Burrows, G.D.(1997)
Bu alanlar hipnozun terapi sürecindeki etkilerinin gösterildiği akademik çalışmalarla desteklenmiş çalışmaların yapıldığı alanlardır.
Bunların dışında hipnoterapinin kullanıldığı alanlar:
Beden-Zihin İlişkisi, PNI çalışmaları ve Hipnoz
Hipnoz nerede oluşur? Bedende mi zihinde mi? Hipnozdaken uyur muyuz, yoksa uyanıkken rüya görmek midir hipnoz ?Tüm bu sorular hipnozla tanışan çoğu kimsenin zihnini kurcalar. Bu konudaki en anlamlı ve en somut cevapları nispeten yeni bir bilimdalı, psychoneoroimmumology (PNI) alanından buluyoruz. PNI beden-zihin ilişkisini araştırmak için yola çıkmış bir bilim dalıdır. Kartezyen mantığın etkisinde uzun zamandır beden ve zihin birbirinden bağımsızdır diyen ve artık tıbbın işe yaramadığı noktada zihin gücünün yarattığı etkileri bilimsel bir dille anlatmaya çalışıyor bu konuda çalışan uzmanlar.
PNI uzmanları, hipnoz nerede oluşur sorusuna ise elbette beyinde oluşur şeklinde cevap veriyorlar. Bu konuda EEG ve PET scan çalışmalarının sonuçları oldukça anlamlı. Beyindeki elektriksel aktiviteyi ölçen EEG çalışmaları hipnozdaki kişinin beyin dalgalarının ne uyku ne de uyanıklık durumuna benzediğini gösteriyor. Demek ki hipnoz bir uyku değil ama tamamen alert de değilsiniz. PET scan çalışmalarında ise beynin hipnoz esnasında hangi bölgelerinin uyarıldığını gösteriyor. Hipnozla acı kontrolü üzerine yapılan bir çalışmada acı verecek bir uyaran örn.bir toplu iğne batması durumunda hipnozda olmayan kişinin beyninde iki bölgenin uyarıldığı bulunuyor. Bunlardan biri acı verici uyarıcıyı process eden somatasensory cortex, acı veren uyarıcıyı tanımlıyor, acının algılanması ise anterior cingulated cortexde gerçekleşiyor. Kişi hipnozda acı hissetmemesi yönünde telkin aldığında çok ilginç bir durum ortaya çıkıyor PET scan çalışmasında. Beynin acı veren uyarıcıyı tanımlayan merkezi aktif ancak acıyı hisseden merkezi pasif, yani çalışmıyor, tepki vermiyor hipnoz anında…İşte bedenin hipnoz esnasında böylesine otomatik tepkilerini bile kontrol altında tutulmasını sağlayan şey ise zihin, yani bilinçaltı zihnimiz…
Neden Kilo Vermek için sadece diyetisyen yeterli değildir?
Tüm diyet programlarının kilo kaybını sağlamak için uyguladığı temel formül kişinin aldığı kaloriyi harcadığından daha az bir noktaya indirmektir. Az alır çok harcarsanız enerji ihtiyacınız bedeninizdeki fazlalıklardan karşılanır. Peki kilo kaybı ne yiyeceğinizi bilmekle mi sağlanır ne yiyeceğinizi ya da yemeyeceğinizi bildiğiniz halde sizi bundan alıkoyan şeylerin etkisinden kurtularak mı sağlanır? Sanırım çoğunuz ikincinin öneminin farkındasınız. Birçok çalışma obezitenin sağlıksız beslenme alışkanlıklarından kaynakladığını söylüyor. Peki alışkanlıkların kontrol merkezi neresidir? Bilinçaltı. Dolayısıyla eğer bir alışkanlıkla, öğrenilmiş ve yerleşmiş bir davranış kalıbıyla karşı karşıyaysanız bilinçaltının gücünü yanınıza almazsanız akıntıya karşı yüzmüş olursunuz. Sonuç ya yüzmeyi bırakmak ya da yorulunca akıntının sizi götürmesine boyun eğmektir ki ikisi de bu yola çıkan kişiyi amacına ulaştırmaz.
HİPNOZ VE KİLO KONTROLÜ
Öncelikle kişinin fazla kiloya sahip olmayışını tetikleyen faktörlerin farkına varması ve sağlıksız beslenme alışkanlıklarını tetikleyen duygu ve düşüncelerden arınması kişinin kilo vermesi için önkoşuldur. Yemeyi tetikleyen faktörlerin farkına varıldığında örneğin sinirlendiğinde kendini tatlı yemeye vere biri için ilk hedef negatif duygulardan arınmadır. Bu süreçte kişiye kendi kendine uygulayacağı duygu temizleme tekniği (EFT) de öğretilir. Artık her negatif duygu ile karşılaştığında tatlıya sarılmadığı noktaya geldiğinde artık yemem alışkanlığını düzenleme çalışmalarına hazırdır. Bir de daha derin bilinçaltı inançların ve duyguların yemeyi tetiklediği durumlardan kaynaklanan obezite sorunu vardır. Örneğin, bebekken annesinin ancak o yemeğini bitirdiğinde mutlu olduğuna ikna olan ve bu doğrultuda telkin alan bir yetişkin her kilo verdiğinde mutsuz olur, sebep bilinçaltındaki ‘yemeğini yemezsen annen seni sevmez’ inancıdır. Kişi bilinçli aklı ile asla bu düşüncesini farkedemez ve bu inanç temizlenmediği sürece tüm diyet çabaları kişinin diyette daha da fazla kilo alarak diyeti bırakmasıyla sonuçlanır.
Bu tür negatif inançlar ve duygular bilinçaltında temizlendiğinde sağlıklı yeme alışkanlıkları örn: öğünde yeme, yemek aralarında atıştırmama, öğün atlamama, yavaş ve tadına vararak yeme, sağlıklı gıdaları tercih etme üzerine yapılan hipnoz çalışmalarına artık diyetisyen desteği de alınarak devam edilir.
Tüm süreç içinde amaç kilo almaya sevk eden faktörleri ortadan kaldırmak ve kişiye yeni alışkanlıklar kazandırarak yaşamını herhangi bir diyet programına mahkum kalmadan sağlıklı ve dengeli beslenerek devam ettirmesini sağlamaktır.
KAYNAKÇA: