Akran Zorbalığı-Gülşah AKÇAY CİVRİZ

Belki de birçoğumuzun hiç unutamadığı çocukluk anıları arasında akranlarımızdan birinin ya da birkaçının bizi bedensel ya da duygusal olarak örselemesi yer alır. Bazılarımız da, diğerlerinin canını nasıl acıttığına dair muhtemelen daha sönük bazı kareler hatırlıyor olabilir. Ebeveyn olduğumuzda ise aynı hikâyelere çocuklarımızın ilişkilerinde şahit oluruz. Sanki kişilerin değiştiği ama sonuçların değişmediği bir kâbus gibidir, akranlarımızla zorbalık içeren yaşantılara maruz kalmak. Yani “akran zorbalığı”. Bu yazı ile akran zorbalığının ne olduğunu anlamaya ve bu sağlıksız ilişkinin dinamiklerini değerlendirerek nesiller arasında bir döngü şeklinde devam eden zinciri, farkındalıkla kırmak adına küçük de olsa bir adım atmaya gayret edeceğiz.

Akran zorbalığı; bir ya da birkaç çocuğun zayıf olarak algıladıkları akranlarından birine, zarar vermek amacı ile sistematik olarak uyguladıkları sözel, fiziksel veya sosyal saldırganlıktır. Akran zorbalığında; şiddeti uygulayan çocuk ‘zorba’, şiddetin mağduru olan ise ‘kurban’ rolünü üstlenmektedir. Akran zorbalığı; en genel anlamda sözel, fiziksel ve sosyal içerikteki saldırganlık şeklinde sınıflandırılmaktadır. Sözel şiddet; çocuğa sahip olduğu fiziksel özellikler (saç rengi, kaş şekli, boyu, kilosu vb.) ve sosyoekonomik veya kültürel koşullar (köylü, çöpçü çocuğu olması vb.) nedeniyle isim takmak, aşağılayıcı, hakaret içerikli ifadelerle kurbanı etiketlemek şeklinde gerçekleşmektedir. Yaş ilerledikçe fiziksel şiddetin yerini sözel şiddetin aldığını görmekteyiz. Sözel şiddet, kız öğrenciler arasında daha yaygın olarak gerçekleşmektedir. Fiziksel saldırganlıkta ise zorba tarafından beden sınırlarının ihlal edilmesine yönelik olarak vurma, itme, çimdikleme ve tükürme gibi davranış bozuklukları daha çok erkek çocuklar tarafından uygulanmaktadır. Fiziksel ve sözel zorbalık direkt saldırganlık olarak değerlendirilirken sosyal zorbalık (gruptan dışlamak, diğer akranlarla ilişki kurmasını engellemek vb.) dolaylı saldırganlık kategorisinde ele alınmaktadır. Tüm bunlara ek olarak bilinçsiz teknoloji kullanımına bağlı olarak siber zorbalık da artık akran zorbalığı içerisinde adından çokça söz ettirmektedir. Özellikler ergenlerde ortaya çıkan siber zorbalıkta sosyal medya ortamlarını kullanarak iftira, tehdit veya mahrem kişisel bilgilerin paylaşımı ile intihara sebebiyet verecek oranda psikolojik örselenme meydana gelebilmektedir.

Akran zorbalığı, kısa vadede her iki taraf için de oldukça yıkıcı etkiler oluşturan ancak uzun vadede bazı çocukların hayatında ve kişilik düzeyinde kalıcı tahribata neden olabilecek travmatik bir durumdur. Araştırmalara göre zorbalığa maruz kalan öğrencilerde, strese bağlı olarak ortaya çıkan bedensel rahatsızlıklardan başlıcaları baş ağrısı, mide ağrısı, konsantrasyon güçlükleri, uyku ve yeme ile ilgili problemlerdir. Psikolojik düzeyse ise depresyon, sosyal kaygı, saldırganlık davranışlarında artış, öz saygı düşüklüğü, intihar riskinde artış, travma sonrası stres bozukluğu gibi bozukluklar yaşanmaktadır. Aynı zamanda, hem kurban hem de zorba durumundaki öğrencilerin akademik başarısının daha düşük olduğu, okula daha az bağlandıkları gibi sonuçlara da rastlanmaktadır.

Akran zorbalığının ortaya çıkış dinamiklerini bireysel ve çevresel faktörler açısından iki ana grupta değerlendirebiliriz. Bireysel faktörlere baktığımızda zorbalığa maruz kalan çocukların fiziksel olarak daha zayıf, acı çekmekten korkan, ürkek, özgüveni düşük, kaygılı ve sosyalleşme becerilerinde sınırlı olduğu görülmektedir. Zorbalık davranışları gösteren çocuklarda ise başta empati ve iletişim becerileri eksikliği olmak üzere, başkalarının başarılarını kıskanma, dürtüsellik, antisosyal özellikler, yenilgiyi kabul edememe ve özgüven-özsaygı düşüklüğüne rastlanmaktadır. Dikkat edilirse özgüven yetersizliği hem kurban hem de zorba profillerinin kesişim noktasıdır. Oysa birçok zorbanın aşırı özgüven nedeniyle diğerlerini ezdiğine inanılır. Bu çelişkili gibi görünen durumun altında yatan neden temelde güçsüzlük ve çaresizlik duygularıyla zayıflamış kişisel sınırlara sahip ‘zorba’ bireylerin; kendisini, başkalarının sınırlarını ihlal ederek korumaya çalışmasıdır. Dolayısıyla zorbalık aslında güçsüzlüğün maskelenmiş hâlidir ve zorbalık yapan bir çocuk, kurban durumundaki bir çocuktan bazen daha fazla desteğe ve güvende hissetmeye ihtiyaç duyar.

Akran zorbalığını tetikleyen çevresel faktörlere baktığımızda makro düzeyde ‘insan insanın kurdudur’ anlayışından doğan ve güçlünün daha güçlü, zayıfın daha zayıf olması üzerine kurulu bir varoluşsal zihniyetten bahsetmek gereklidir. Darvinist ve materyalist yaklaşımları
içeren ve hayatımızın neredeyse her alanına sızan bu anlayış, çoğu zaman subliminal mesajlarla zihnimizi fıtrata aykırı bir içerikle formatlamaktadır. Çocukların dünyasına masum gibi görünen çizgi filmlerle ve dijital ekranlarla kolayca girebilen, oyunlarda güçlü olmak için her yolu mubah saydıran, çocuğu bir insanın ancak güce sahip olursa mutlu olabileceğine inandıran görsel-işitsel uyaranlar; akran zorbalığını ciddi oranda beslemekte, bir anlamda zorbalığı meşrulaştırmaktadır. Amerika’da kendi akranlarını topluca öldüren ergenlerin gerçekleştirdiği okul katliamları, güç kazanma üzerine dayalı oyunların şiddet ve zorbalığı hangi oranda beslediğinin en vahim örneklerindendir. Hissizleşen, merhamet fakirliği çeken bu çocukların hepsi katliam gerçekleştirmeye yönelmeseler de onlara dayatılan güç mesajları; zorba kimliğiyle özdeşleşerek yetişkinlik yaşlarında karısını döven koca, doktoruna bıçak çeken hasta veya sahaya inip ortalığı karıştıran bir holigan olarak karşımıza çıkmaktadır. Saldırganlık, nüvesi şiddet olan bir salgın gibidir. Bir kimliğimizden diğerine bulaşarak kişiliğimizi işgal eder ve bu kişiliklerin toplumda yaygınlaşması o toplumu insaniyetinden tamamen mahrum olacak kadar zehirleyebilir.

Akran zorbalığının oluşumuna etki eden ailesel faktörlere baktığımızda ebeveynlerin sağlıklı kişisel sınırlara sahip olmamasının en temel etkenlerden olduğunu söyleyebiliriz. Sağlıklı birey/yetişkin olma ve kendi kök ailesinden sağlıklı bir ayrışma ile yetişkin rollerini üstlenemeyen ebeveynler, bu süreci kendi çekirdek aile yapısında yineler. Kendisi birey olamadığı için birey olmaya yönelen davranışları engeller ve çocuğunun düşünce, duygu ve davranışları açısından kendisini aynen kopyalamasını ve ondan beklentilerini birebir karşılamasını bekler. Çocukları bu yönde davranışlar sergilemediğinde onları sözel, fiziksel veya sosyal olarak saldırganlıkla kontrol etmeye yönelirler. Problemleri iletişim ve sağlıklı rol modeli olma yerine güç kullanımı ile çözmeye programlı bu aile yapısı çocukta zorba davranışlarının ortaya çıkmasına neden olur. Bu süreçte saldırganlığa maruz kalan çocuk evde kurbanlaşır ve ev dışı çevrelerde de bu rolü sürdürebilir. Kimi durumlarda ise evde kurban olan çocuk, okulda zorbalaşarak kendi travmalarıyla sağlıksız bir mekanizma yardımı ile başa çıkmaya çalışır.

Ailenin sağlıksız sınırları fiziksel şiddet yerine aşırı korumacılık şeklinde kendini gösterdiğinde, çocuklarda özellikle kurban rolüne yatkınlık gelişir. Zarar görmesi endişesi ile adeta fanus içinde büyütülen çocuğun; girişimcilik, deneme yanılma ile öğrenme gibi süreçleri yaşaması engellendiği için çocukta özgüven eksikliği, kaygıya yatkınlık, sosyal geri çekilme ve hata yapmaktan kaçınma tutumları gözlenir ki bu çocuklar zorbaların hedefi olacak kurbanlar olmak için birincil adaydır. Korumacı aile yapısında sorunlar ve olumsuz duygular ifade edilmez, problem çözme becerisi açısından çocuklar öğrenme yaşayamaz. Dolayısıyla bir zorbalıkla karşılaştığında yardım isteyemez ve bu durum zorbalığın devamına neden olur.

Sonuç olarak, akran zorbalığı; aile ve toplumsal yapıda meydana gelen bozulma ile kendine zemin bulan bir saldırganlık örüntüsüdür. Sağlıklı sınırları olan bireyler olamadığımızda sağlıklı ebeveynlik tutumları geliştiremeyiz. Ayrıca ailemizde ve toplumumuzda insani değerleri, sevgiyi, merhameti ve
diğerkâmlığı geri plana itip şiddete yönelten sağlıksız gü-cü, sağlıksız kaygıyı ve sahiplenmeci korumayı öne çıkardığımızda akran zorbalığı; kaçınılmaz ilişki bozukluklarından sadece birisi olur. İnsaniyetimizle ve fıtratımızla uyumlu bir yaşam sürüp, sağlıklı bireyler ve ebeveynler olarak akran zorbalığın önlenmesini sağlayabiliriz. Özellikle sevgi, saygı ve merhamet tohumlarını ektiğimiz aile ortamları ile çocuklarımızı ve toplumumuzu akran zorbalığından koruyabiliriz.